Söz, teklife geldiği zaman genç bayan önerinin amacıylae düştü: Aşk yoktu, ama açlığı, borçları ve geceyi karnı doymadan geçirme endişesini unutma vaadi vardı. Yaşça büyük olan adam amacıyla ise bu evlilik, statüsünü pekiştirecek muhteşem bir güç simgesiydi. Düğün, resmen bir masaldı; altın işlemeli tül, sonsuz gül demeti ve ışıklarla süslü salon… Politikacılar, iş insanları ve asil aileler bir arada, en nadide yiyecek ve içeceklerle donatılmış masalarda sohbet ediyordu. Genç gelin, bir gölgeden ışığa çıkmış gibi hissetti kendini. Ancak gece, masaldan düşüverdi. Gelin, davetliler çekildiğinde yorgun ismimlarla odasına yöneldi; bornozunu değiştirmek amacıyla banyoya girdi. Dönünce denk geldiği manzara, bütün yaşamını bir anda değiştirecek cinstendi: Yaşça büyük olan adam yerde, hareket etmeyen yatıyordu. Çığlığı o kadar yüksekti ki hizmetçiler ve bekçiler bir anda içeri doluştu. Kaos, sonrasında hekimler geldi. Kısa ve yıkıcı bir teşhis: Kalp krizinden ölmüştü. O gece, genç bayan evvelce varlıklı bir eşin ünvanını kazandı, sonra mirasçısı bulunduğu bir sarayın sessiz bekçisi durumuna geldi. Ama servetin parıltısı, insanların kulaktan kulağa yaydığı karanlık şüphelerle gölgelendi — “Acaba onun ölümünde gelinin parmağı var mı?” diye dedikodu başladı. Böylece yaşamı, lükse, yalnızlığa, şüpheye ve tartışmaların gölgesine teslim oldu.
bir bayan, yaşamının dönüm noktasına doğru ismim atıyordu. Her sabah, bir dilim ekmek parçasıyla yetinerek uyanıyor, tek hayali ileriki zamanlarda bekar kalmamak ve “normal” bir yaşam sürmekti. Bir gün, saray aynısı bir varlıklılik içersinde düzenlenen bir çağrıda tesadüfen denk geldiği yaşlı, varlıklı bir liderin ilgisini çekti. Onu çekici bulmuştu; genç bayan amacıyla bu karşılaşma, hayallerini gerçeğe dönüştürebilecek bir fırsattı.