

Evlilik yıldönümümüzü kutluyorduk ki kocamın içkime bir şey kattığını fark ettim. Sanki her şeyin üzerinde süzülüyor, kaosun ağır çekimde ortaya çıkışını izliyormuşum gibi hissettim. Restoran personeli, ambulansı beklerken Samantha’yı rahat ettirmeye çalışarak ona yardım etmek için koşturdu. Sesleri endişe ve aciliyetin kakofonisi gibiydi ama hiçbirini duyamadım. Bunun yerine, zihnim çelişkili duygularla doluydu. Korku. Öfke. Zafer. Suçluluk. Gözlerim, hâlâ kız kardeşinin yanında diz çökmüş olan James’e kaydı. İfadesi bir korku maskesiydi ama onu çok iyi tanıyordum; korku sadece Samantha için değildi. Kendisi içindi. Bağlantıyı kurmasının, onu alt ettiğimi anlamasının ne kadar süreceğini merak ettim. James, bir kez olsun kaybeden tarafta olmak nasıl bir his? Loş, titrek mum ışığında düşüncelerim hızla akıp gidiyordu. Plan basitti -aslında fazla basitti- James gibi titiz biri için. Bu farkındalık içimi kemirdi. Beni uyuşturma çabası çaresizliği, belki de son dakika kararını çağrıştırıyordu. Ama neden? Ne değişmişti? Neden şimdi, 20 yıllık evlilikten sonra?